30 Haziran 2009 Salı

Göremediklerimiz

Bir organın kıymetini kaybedince ya da işlevini bir süreliğine de olsa yerine getiremeyince anlarız. Benim yıllar önce böyle bir deneyimim olmuştu. İki aylık bir süreçle eski halime kavuştum. Yaşadıklarımdan öğrendiğim en önemli şey şükretmek oldu. Zaman zaman unutuyorum. Aslında hayatı olduğu gibi kabullenip anlamayı daha çok isterdim, zaman zaman olsa da unutmamak için. Kaybetmeden anlamıyoruz hiçbir şeyin değerini. Bu bir organımız, sevdiğimiz biri, zaman olabiliyor.
Geçen gün doğuştan kör olan ressamla iligi yazılar okudum. Videosunu izledim. Ankaralı Eşref Armağan. Videoda öyle güzel bir cümle kurmuş ki "Bana hiç kimse kör diyemez. Ben parmak uçlarımla, görebilen insanlardan daha fazlasını görüyorum."Yaptığı resimler daha da güzel.Eşref Armağan Bostondaki bilimsel araştırmalara da katılarak, görmenin sadece gözlerle olmadığını da kanıtlamış. Ardından Floransadaki ünlü vaftizhaneyi resmetmesi istenmiş. İlk önce binaya dokunmuş. Sonra 3 boyutlu minyatür haline dokunmuş.O muhteşem eseri yakından  gören biri olarak çizebilmesini büyük bir hayranlıkla izledim. Gözler olmadan görülebiliyormuş insanlar bunun canlı kanıtı gerçekten.Eşref Armağanı sanatı için gerçekten tebrik ediyorum. Ne güzel resimler yapmış.
Bir kaç gün önce Jessice Albanın The Eye adlı filmini izledim. Kör bir bayanın göz naklinden sonra yaşadıklarını mistik olaylarla ekrana taşımışlar.Ayrıca çok iyi bir şekilde keman çalan biri. Görmeden hissedebilenlerden. Film çok güzel değildi. Ama bir kaç güzel sahnesi de izlemeye değerdi.
Bizler iki gözümüz olduğu halde bir çok şeyi göremeyenlerdeniz. Şükretmek gerek. Daha fazla hayatı anlamaya çalışmak gerek. Bunu öğrenemediğimi düşünüyorum. Tam sağlam dururken bazen saçmaladığımı düşünüyorum. Ama yıllar geçtikçe daha fazla seviyorum hayatı. Kabullenmekte kolaylaştı, unutmak da. Hayat basitçe algılanınca güzel..

Hiç yorum yok: