27 Şubat 2011 Pazar

Pazarın Bulutları

Pazarın bulutlarını ne dağıtır?
Çamaşırlar yıkanmış,
Ütüler bitmiş,
Yemekler yapılmış,
Üstüne bir de kek yapılmış,
Evi kek kokusu sarmış,
Biraz da yumuşatıcı kokusu yer yer,
Fincanın yanına kitap konulmuş,
Fakat okunamamış,
Bir de üzerine gülen bir bebek varmış,
Pazarın bulutları öyle dağılırmış..



25 Şubat 2011 Cuma

her şey zamanla..

Uyku sorunundan çok söz ettim bloğumda da.Son günlerde artık Demir böyle bir bebek az uyuyor,uzun süreli uykuları yok diyerek kendimi iyice alıştırmıştım.Ama birileri yok az uyuyor neden böyle deyince insan durup kendini ancak alıştırdığı şeyler üzerinde düşünüyor.
Oysaki okuduğum onca yazı,kitap sonunda her bebek farklı dedim.Anlamaya çalıştım bebeğimi.Hakikaten kulak verince bebeğe her şey kolaylaşıyor.Ama kulak vermek zaman alıyor.Yaşama adapte oluyor sen yaşamına adapte ediyorsun.Bu adaptasyonda bir de bebeğine en iyi şekilde bakmak istiyorsun.
Son bir kaç gündür gece uykusu saati 11 lere dayanmaya başladı.Ve uyutmak epey zorlaştı.
"Uyutmak" fiilini de sorgular buldum kendimi iki gündür.Kendi kendine ne zaman uyuyacak cümlesini tekrarladım durdum.
İşte ben kafamda bir sürü düşünce ile dolar taşarken bu yazıyı okudum.Hep kendimi tekrarladıklarımı benimle aynı şeyleri yaşayan birinden duyunca duuurrr dedim kendime.Haklı öyle haklı ki her bebek farklı ve bebeklerin yaptıklarının altında yatanları anlamak gerek.Çok teşekkürler gerçekten söz ettiklerinden ve kaynak gösterdiklerin için.
Zamanla her şey kendi olması gerektiği gibi olacak.
İyi ki yazdın bunları
Naominin kitabını geçen gün alacaktım dediğim gibi,en kısa zamanda alacağım.Çünkü onun da söz ettiği gibi kaçta uyandım kaç kere uyandım konularını bırakırsak işin en keyifli kısımları kalıyor.Çünkü bebeklerimiz sadece bir kere bebek olacak.

24 Şubat 2011 Perşembe

Okuması En Keyifli Blog Ödülü

Bu zamana kadar aldığım ve alıp da çok sevindiğim bu blog ödülü için taze anne kitapkurduna çok çok teşekkür ederim.Gerçekten çok sevindim.
Blog dünyasını gerçekten çok seviyorum.Yazdıklarımın da okunup değer görmesi çok güzel.
Şimdi ben de okumaktan keyif aldığım blogları yazacağım.Unuttuğum olursa kimse üzülmesin,kırılmasın.Zaman dar biliyorsunuz,kuzucuk uyanmadan,unutmadan yazmak istedim bu postu.
Tibet Diyarı
Karakızın güncesi

'ah' egleniyor kendi basına, 'ah' nesesi yeter


Yaz Aşkı
My Pink Candy Floss
Sedaca
Syhn
Benden ve Bizden
İkizbebeklerim
.
.
.
.
.
Aslında daha da çok var kimse alınmasın dediğim gibi.Yazacak zaman kısıtlı.

22 Şubat 2011 Salı

1sene önce 20 şubat

Her şey kırmızı bir araba ile başladı.
1 sene önce 20 şubatta aldığım bir haberle hayatım değişti.
Spordan çıkmıştım,biraz mağazaları dolaştım.Sibelimin güzel oğlu Tibetime bir araba alayım dedim.Oyuncak mağazasının erkek çocukları için ayrılan kısmında dolaştım.Ve benim de bir oğlum olacak dedim.Ben de buralarda dolaşacağım oğlum için dedim.Ortada hamilelikle ilgili hiçbir konu yoktu oysa ki..O gün çantamda bütün gün kırmızı bir oyuncak araba ile dolaştım.
Akşam eve gidince öğrendim hamile olduğumu.Sakince sevgiliye söyledim.Dur heyecan yapma ama hamileyim galiba dedim.Ve devamı geldi...
1 sene önce 20 şubatta benim hayatım değişti.
Beni her gördüğünde çok sevinen bu küçük insan hayatımın merkezinde.

Sibelkuşuma not:Bu hikayenin bu kısmını bilmiyordun değil mi?Kırmızı araba yanlışlıkla hasar aldığı için size ulaşamadı kuzum ama hatıra olarak bende:))

Tatsız Pazar

Annem çok tez canlı biridir.Bir panik,bir telaş.Çoğu zaman diyorum anne dur panik yapma bazen de çok işgüzarsın bırak kendi haline.Bırak yapma etme demekten ben usandım.
Pazar günü mutlu mesut başlayan günümüz maalesef çok can sıkıcı bitti.Ağbimlere gidiyorduk anne sen de gel dedim.Beraber çıktık.Hayy demez olaydım.Keşke demeseydim.Ağbimin eşi de,yazık,diyor ki ben de daha erken arayıp kahve içmeye çağıracaktım.Keşke çağırsaydım siz gelmeden önce annem gelirdi diyor.Teyzemse pazara gittim keşke arasaydım diyor.Herkes keşke diyor da olan oldu tabi.Olmuşa çare yok.
Ne oldu derseniz;Demir üşümesin hemen girsin dış kapıdan derken kapıyı bize açtı.Kapı kendi kendine kapanırken tam çekmemiş elini,parmağını kaptırdı.Arkamı dönerim ki git sen diyor.Bir baktım kanıyor.İçime oturdu acısı.Zaten gün boyu aklıma geldikçe çok fena oldum.Sonra yukarı çıktık.Ağbimin eşi falan yazık hepimiz bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.Annem kan görmeye dayanamaz çok fena oldu.Yüzü kireç bayıldı bayılacak.Artık öyleydi böyleydi derken kendine getirdik.Babamla sevgili gitti pansuman için merhem,temizleyici falan aldı nöbetçi eczaneden.Tabi annemin yüreğine daha da oturdu acısı.
Tırnağı ortadan gitti.Annem diyor ki bir parmakla böyle olduysam ya tüm elle herhalde öbür tarafa giderdim.Babamsa canı çok kıymetlidir annenizin dese de tırnak parmak acısı fenadır bilirim.
Şimdi ağrısı azaldı daha iyi.
Ama hatırladıkça üzülüyorum.

19 Şubat 2011 Cumartesi

Tarif ceviz büyüklüğünde yuvarla biraz yay dedi sen sadece ceviz büyüklüğünde yaptın

Zaman kısıtlı.Ama sevgili de seni alır hadi uğraşma kahvaltı yapalım dışarıda derse sen de ona en sevdiği kurabiyelerden yapmak istersin.Tarifi de şöyle bir okursun.Fırınının cabbarlığını unutur 10-12 dakika dedi ya sen 12 dakika pişirirsin.Koştururken gidip bakmazsan ve de tarife ceviz büyüklüğünde yapıp yayın dediği halde ceviz gibi yapıp top gibi atarsan tepsiye sonuç bu olur.
Ama sevgili yine de sever,yer.

18 Şubat 2011 Cuma

Bu akşam üzeri

Bu akşam üzeri birden aklıma muhteşem manzaralı kütüphane geldi.Ve onunla ilgili anılar.Çoğu zaman sakinliğe ihtiyacım olunca kaçardım.Raflar arasında dolaşırdım bazen ne aradığımı unutarak.Ya da sadece ders çalışmak için yayılırdım bir masaya.
Kütüphanenin arka bahçesinde merdivenlerin orada en sevdiğim dostlarımla sohbete dalardık.Her an kertenkeleler çıkabilir korkusuyla merdivenlerde oturur müthiş manzaraya bakardık.
Bazen manzaraya dalar hayaller kurardım tek başıma.
İşte o yılların başında bu zürafayı almıştım.Zürafanın ve diğer arkadaşlarının da anısı var.
Bir kutuya koyup sakladım yıllardır.Sanki yıllar sonra alacağı yeri biliyordum.
Onca zamanın eskitemediği hayaller ve anılar.


17 Şubat 2011 Perşembe

yapma/mak


Yazacak çok şey varken durup bembeyaz ekrana bakmak.
İçimde tuhaf bir his var deyip yerinde duramamak.
Her gece yüzlerce rüya görmek ve bunları hatırlamak.
Ve rüyalara anlam verememek.
Loş ışıkta kitap okumaya çalışmak.
Halan eski bir dosta kızmak,çok kızmak.
En güzeli yatıp uyumak ya da uyuyamamak.

görsel

16 Şubat 2011 Çarşamba

Demirsel mevzular


Uyku hala en büyük problemimiz.Uykusu gelince uyumak istiyor ama uykusunda öyle sıçrıyor ya da en ufak sesten uyanıveriyor ki bazen ne yapacağımızı bilemiyoruz.Sese de alıştırmaya çalıştım ev içinde.Belki de öğlen evde sadece benim olmamdan ve benim gürültü yapmayan biri olmamdan ötürü sessizliğe alıştı.
Dalması zaten epey zaman alıyor.Kucağımdan yatırınca uyanıveriyor çoğu zaman.Kucağımda tutuyorum uykusunu alsın diye çoğu zaman.Ben de kitap okuyorum Demir uyurken.Sıçramaları yüzünden keşke ilk baştan kundak yapsaymışım dediğim oluyor.Bazen battaniyesine sarıyorum fakat ona da sinir oluyor.6.ayda geçer dedi doktor.Öğle uykuları 40 dakikadan fazlayı geçmiyor.Kuzenim geçen gün iki oğlunun bebekliğinde öğlen uyuduklarında 2-3 saat uyuduklarını söyleyince kalakaldım açıkçası.İlk doğduğu zamanlarda bile 3 saati bulmadı Demirin öğle uykusu.En fazla 2 saat.Sayılıdır 3 saat öğle uykusu.Geceleri de eskisi kadar sık olmasa da yine de uyanıyor.Eğer emerken uyumadıysa kucağımızda -biz mutlaka ayakta olmalıyız-başını omzumuza koyarak uyuyor.Geceleri uykuya dalmadan önce rutin oluşturdum.Alt değiştirme,pijama,hikaye okuma ve emzirme.Bunlardan önce konuşuyoruz uyumalısın diyorum gülüyor bana.Doktor gece çayı verdi bir kere verdim kustu bir daha da zorlamadım.Artık sonraya dedim.Bir de tamamen bitkisel şurup verdi.Yok o da fayda etmedi.Dün gece onu uyutmaya çalışırken ben uyuyordum neredeyse.Uykuyu sevmiyor işte dedim geçen gün bir arkadaşıma ehh annesine benzemiş dedi.Evet üniversitede onlar fosur fosur uyurken ben çoktan uyanmış olurdum.Sadece uykum geldi mi hemen uyumak isterim o anda çok kıymetlidir.Saatlerce uyursam da başım ağrır benim o gün geçmek bilmez.Demir de uykusu gelince uyumak istiyor artık ama başaramıyor.Geçen gün karanlıkta tepkisi ne olacak tek başına dedim uzaktan izledim.Mırıl mırıl konuştu, dişlerini kaşıdı bir gayret falan epey durdu.Uyumak ne mümkün!Sonrada ağladı.Oysaki uykusu da vardı.
Okuyorum,soruyorum,araştırıyorum ama içimden gelenleri uyguluyorum.Onu fark ettim geçen gün.Kendi içimde bulduğum cevaplar bana çözüm oluyor.
Eskisi gibi de dert etmiyorum.
Artık etrafı keşfe başladığı için biraz daha rahatım.Dün uyur uyumaz mutfağa koştum.Puding yapayım dedim.2 dk geçmedi uyandı.Gittim aldım getirdim mutfağa puding yaparken sohbet ettim.Masaya onun yanına getirip kaselere döktüm güldük,konuştuk.Bundan önce etrafı tam incelemediği için sıkılıyordu.Şimdi ilgisini çekiyor.Görkisanımın bana dediği gibi onu da yaptıklarıma dahil edince bazen kolaylaşıyor her şey.Tabi bazen ne yaparsam yapayım olmayınca olmuyor:))Evde yalnız olduğumuzu bildiği için ben odadan çıkayım dikkati oyuncağında değilse ağlamaya başlıyor.

14 Şubat 2011 Pazartesi

Kilitli kalmak istiyorum


Oğlumun bana bakıp güldüğü,kahkahalar attığı anda,
Sevgilimin sıkı sıkı sarıldığı anda,
Annemin mutfağında,annem yemek yaparken onunla çene çaldığım anda,
Babamın yazmış olduğu şiirin mısralarında,
Ağbimin sıkma canını yaparız bir şeyler dediği anda,
kilitli kalıp,hapsetmek istiyorum o anda kendimi,

O anlar öylesine dünyaya karşı güçlüyüm,
Öylesine yaşadığımı hissediyorum ki,
Hiçbir şey yıkamaz beni diyorum,
Hayatın içimde öyle akıp gittiğini hissediyorum ki,
Dursun beynimde,kalbimde sadece bu anlar olsun istiyorum,
O yüzden bu anlarla kilitli kalmak istiyorum

12 Şubat 2011 Cumartesi

Demir bugün 4 aylık oldu

Artık sevdiğim insanları -anne ve babam haricindekileri- gördüğümde tanıyorum ve onları gördüğüme çok seviniyorum.
Dişlerim çok kaşınıyor.Hala en çok sevdiğim diş kaşıyıcılarım ellerim.Tabi annem ve babam rahatlatıcı diş jelini de sürünce çok rahatlıyorum.Dişlerim kaşındıkça çok rahatsız oluyorum.
Annemin bana anlattığı hikayeleri çok seviyorum.Benimle sohbet etmesine de bayılıyorum.
Uyku saati geçince çığlıklar atmaya başladım.Hala uykuyu sevmiyorum ama artık yoruluyorum gün içinde.Çünkü ben artık çok hareketli bir bebeğim.Uyumadan önce dinlediğim ninnileri seviyorum.
Oyuncaklarımı elime alıp oynuyorum ve tabi hemen ağzıma götürüyorum.
                                                                                         Demir


Anneliğimin 4.ayındayım.Aslında kendime sorduğumda kendimi günden güne daha anne hissettiğimin farkına varıyorum.Her gün sevgiyle artan annelik duygusu...Emzirirken elimi tutması,parmağımı sıkı sıkı kavraması,elimle oynaması hele hele kafasını kaldırıp gülmesine bitiyorum.Bir de sanki teşekkür eder gibi gülüp bana bir şeyler söylemesi yok mu.Sesini inceltiyor.Gözlerini kısıyor,mırıl mırıl gülümsüyor ya,içim eriyor.Zamanla iletişimimiz daha da artıyor.Sonra düşünüyorum.Gün gelecek iletişimimizin azaldığı günler de gelecek.Mesela ergenlik çağında nasıl olacak diyorum.Belki erken bunları düşünmeye ama sanki çocuk sahibi olunca zaman daha da hızlı akmaya başladı.4 ay nasıl bitti anlamadım.
Canım oğlum iyi ki geldin hayatımıza!


                                                                                       Annen

11 Şubat 2011 Cuma

4. ve144.ay


Kızın rüzgardan saçları uçuyordu.
Hava öylesine griydi ki,sonradan öğrenecekti ki kız karşısında oturan erkeğin en sevdiği havaydı.
Öyle bir manzara vardı ki,denize karşı bir tepede eski bir çay bahçesindeydiler.
Erkek dedi ki;seninle evleneceğim...
Kız omuz silkti umarsızca;ben kimseyle evlenmeyeceğim....
Bu onların ilk buluşmasıydı.
Derken araya bir küslük girdi
Şubatın 12 si sabahı aradı kızı ve dedi ki;İstanbuldayım hani demiştin ya ne olursa olsun gelirsen beni ara.Görüşelim mi?
Kız peki o zaman dedi.Hazırlandı heyecanla.
Bakırköye gitti.Gelmez belki de şaka yaptı ,beni ilerinden izleyecek ve sonra bütün kampüse rezil edecek dedi.Çok geçmeden merdivenlere doğru döndü baktı geliyordu.Sonra aynı şeyi o da kıza söyleyecekti 'gelmezsin sanıyordum'
Sonra birlikte bir kitapçıya girdiler.Kızın elini tutunca kız da hiç bırakmadı..Bu onların ilklerinden biriydi ve artık birlikteydiler.
Kızın hayatındaki en mutlu günlerden biriydi.Aşık olmak içindeki kelebekleri havalandırmaktı.Ve o içindeki tüm kelebekleri serbest bırakmıştı.Onu her düşündüğünde bütün kelebekleri içinde kanat çırpıyordu.
Ekimin 12siydi,bir bebekleri oldu.
Şubatın 12 sinde bebekleri 4 aylık,beraberlikleri 144 aylık oldu.



Hayat sit-com tadında olsaydı

Bir kere böyle dostlarım olsun yıllardır bir yere ayrılmadan her olayda birlikte olalım isterdim.Kötü bir şey yapsam yüzüme söyleyen,iyi de hep destek veren.

Hem bir de Marshall gibi bir arkadaşım olsun isterdim saflığıyla hep güldüren

Abuk ya da komik bir şey söylediğimde gülme efektlerini duyardım abartıyla eğlenirdim işte.
Üzüldüğümde aaaaaa diyen efektleri duyar bana hak veriyorlar derdim.
Hayatımızın temel taşı gülme,neşe,dostluk üzerine kurulu olurdu.
Bütün bu söylediklerim olsa olsa bir sit-comda olurdu.


10 Şubat 2011 Perşembe

Diş Sıkıntıları-Kaka ve salya içerikli bir yazıdır!Dikkat!

8 Ocak günü başladı ilk salyalarımız ve artık salyalı bir bebeğiz.İlk günler yumruğunu ağzına getirip damaklarını kaşırken şimdi parmağıyla da kaşıyabiliyor,oyuncaklarıyla da.Artık Demir gözüne kestirdiğini bilinçli bir şekilde eline alıyor.
Rastgele tutuşların yerini isteyerek dokunmalar aldı.
Diş için arada jel sürüyoruz damaklarına.

Ama en komiği kaka öncesi tripleri,birden huysuzlaşıyor.Ben alıp oyuncaklarının yanına götürüyorum.Bakarak bir konsantrasyon içine giriyor ve rahatlıyor bizimki.O da biliyor konsantrasyon gerektiğini.

Şimdi tam karşımda bana laf atıyor aguuuuyu öyle bir incelterek söylüyor ki bırak da elindekini beni al diyor.Ben de tatlı yanağımın yanına gidiyorum

9 Şubat 2011 Çarşamba

50.000 düşünce

Son günlerde kafamda 50.000 düşünce.
Bana hepsi orjinal geliyor,uygulamaya geçme anında ise saçmalaşıyor.
Tüm bunlarda evde olmamın etkisi var.Çalışmaya alışmış bünye artık kendini zorluyor da ortaya bir şey çıkmıyor,çıkamıyor.Zaman yetmiyor çoğu şey için.
Ama hava çok güzel.Harika enerji veriyor içime.
Sanki erken gelen bir baharmş gibi.

Ahhh ne de isterdim becerikli bir insan olmayı.

6 Şubat 2011 Pazar

Bıdı bıdı söylen işte karmakarışık


Bir söylenmedir gidiyor bir kaç gündür.
Çünküüüüüüü
İnsanlar başkalarını rahat rahat eleştirirken kendi eteklerinden dökülenleri bir türlü görmüyorlar.
Haklı mıyım?Haklıyım.

Herkes kendi rahatının peşinde karşısındakini düşünen yok.
Çünküüüüüüüüü
Sadece kendileri var sanıyorlar dünyadaa

Ya ne demeli aylar önce üzülmediğim bir konuyu düşünüp üzülmem,sıkıntın mı yok diyorum kendime ondan mı yooook kafam yeni yeni yerine geliyor bazen.

Sonra nasıl deniyor ki sen benim biricik dostumsun?EEE sormazlar mı adama neredesin aylardır diye.Yok iş güç falan bahane.Bunlar bazen bana hikaye.Çünkü eğlenmeye,gezmeye zamanın varsa bana yoksa ehh o zaman derim sadece bahane.

Bütün bunlara kızarken kendime bakıyorum.
Ne yaptım ben diye kendimi sorguya çekiyorum.
Hani bulamıyorum.
Bulamıyorsam da sen söyle o zaman diyorum kızdıklarıma
Yok duvardan ses gelecek bunlardan gelmeyecek.

Hayat yalan mı diyeyim şimdi bu söylenmeleri bitirirkenn.
Yok yok hayat sana güzel olsun,ona güzel olsun.
Bu yazı da böyle bitsin.

görsel

4 Şubat 2011 Cuma

Siz bu hafta sonu

Eğer bilim-kurgu aksiyon seviyorsanız Tron efsanesini izlemeye gidin.Sevgili pc oyunlarını sevdiği için bu filme giderdik mutlaka.
3D olarak izleyebilirsiniz.

Filmden çıkıp en sevdiğiniz restoranda en sevdiğiniz yemeği hüpletebilirsiniz.Arkasına sevdiğiniz tatlı ile kahvenizle midenizi şenlendirebilirsiniz.
Midenizi bu kadar doldurunca güzel bir kitap turu ile bir yürüyüş yapıp sevdiğiniz dergilerin şubat sayılarını alıp,yeni çıkan kitaplara da göz gezdirebilirsiniz.
Marc Levynin yeni kitabı ilgimi çekenlerden siz de bir bakın derim.

Sen ne yapıyorsun dersen ben şimdi bu şarkıyı dinleyip,eski cuma akşamlarımı düşünüyorum:))

P.S.Bu postu şarkı tesadüfi olarak dinlenmiştir ve sözlerini dinleyince gülünmüştür.