30 Mart 2010 Salı

Dünyayı güzellik kurtaracak bir insanı sevmekle başlayacak herşey..



bir kıyıdan baktım dünyaya
ellerimde tuz, avucumda sedef
bir mavilik, bir açıklık
özgürlük hasreti
yüreğime vuruyor
nerede, nerede insanlar?
dünyayı güzellik kurtaracak
bir insanı sevmekle başlayacak herşey
o üzüntü birden gelir
yağmurlu havalarda
yeniden kurarım dünyayı ben
kederlerle
kimseler aşık değil mi bu şehirde
dünyayı güzellik kurtaracak
bir insanı sevmekle başlayacak herşey
hava, martılar, ışıklı şehir
sarhoş ediyor beni yosun kokusu
hilesiz kucaklamak istiyorum
dünyayı, şehri ve seni
dünyayı güzellik kurtaracak
bir insanı sevmekle başlayacak herşey

**söz: zülfü livaneli (sait faik öyküleri üzerine) 


İçimdeki sevgi nehrinde keşke herkes yıkanabilse şu son günlerde,
Ama her gece kafamı yastığıma koyduğumda,
Hepinizi aklıma getirip,dualarımla buluşturuyorum,


Akan taşan sevgi nehrimde büyük bir hasretteyim,
Ama beklerim..


Beklerim bir gün öpüp,okşayıp,koklamak için,
Şu an sadece hayallerimle de olsa,
Sevgim,içimdeki huzurum herkesi sarsın,
Ama en çok seni..


şarkıyı dinlemeyi arzu ederseniz buradan lütfen


***resim

25 Mart 2010 Perşembe

Hiç bu kadar ayrı kalmamıştık değil mi?

Kelebeğe bahar geldi dedim,kelebek uçtu gitti herhalde baharla birlikte dediniz değil mi?

Buralardayım,iyiyim,arayan soran herkese çok teşekkür ederim,hepinizi çok seviyorum.

Yazayım,çizeyim istiyorum.Ama bu aralar çok zor.Ayrıntılar daha sonraya..

Hepiniz  iyisinizdir umarım,ayrı kaldığımız zamanlarda özledim.Bir süre daha özlem olacak.Bir eksiklik yaratıyor tabi olmamanız.Lise,üniversite yıllarında kız kıza saatlerce konuşur,dertleşirdik,hep terapi gibi oluyor bu bizim için derdim.

Şimdi birinizi okuyunca,yorum yazınca ya da yorum alınca bir dostla,arkadaş ile koyu bir sohbet yapmışsınız gibi olmuyor mu size de?

İşte paylaşmak her zaman güzel,güzel haberleri,güzel günleri paylaşmamız dileklerimle..

Bir süre sonra yeniden görüşürüz.

10 Mart 2010 Çarşamba

Kelebeğe bahar geldi



Mart geldi diye sevindik ama gri bulutlar,sarı tonlar,şiddetli rüzgar,yağmurlar eksik olmadı mart geldi baharı peşinde bıraktı.

Ama Kelebeğin Günlüğüne bahar geldi.Bızdık Tibetimin annesinin ellerine sağlık!Yeni headerım onun ellerinden çıktı.

Tibetciğim uzun zamandır telefon görüşmelerimizde konuşmak istemiyordu.Hatta güle güle Yıldız demişliği bile var kendisinin.Ama geçen cumartesi aradı,nasılsın dedi.Pıtır pıtır konuştu benimle.Nasıl hoşuma gitti,nasıl sevindim sesini duyunca.Tabi güzel annesinin sesini de duyunca da çok çok sevindim.

Ne diyeyim,canım benim sen bana baharları getirdin,en kısa zamanda dallarında çiçek açsın senin de.Sen en güzel çiçeklere layıksın.Belki mevsimin bahara uzakta ama bekle en güzel baharlar senin olacak!

9 Mart 2010 Salı

İki kitap önerisi

Soluksuz kitap mı okumak istiyorsunuz?Gerçek bir hayat hikayesini okurken tarihe tanık olmak ister misiniz?O zaman ilk önce Kurt Seyt Shurayı sonrasında Kurt Seyt Murkayı okumanızı öneririm.
Kurt Seyt Shurayı okuyalı 2 sene oldu.Ağlayarak,içim yana yana okudum.Shuranın hikayesi rahmetli babaannem ile çok benzer bir hikayeye sahipti.
Rusyada çarlık rejimi yıkıldığında insanların başına neler geldiğini,kim bilir bu insanların bazıları,uzak akrabam bile olabilir diyerek,dikkatlice okurdum.Hayatın adil olmasını savunanlardanım.Fakat adil düzenin gelmesi adına adilsizce davranılmasına asla yüreğim razı gelmez.Zengin halk hayatını yaşarken fakirleri görmemesi de ayrı bir tartışma konusu.Ama zengin oldukları için öldürülmek,öldürülene kadar akla gelmeyecek her türlü eziyeti çekmenin neresi eşitlik,adillik?Kapitalizmi yıkıp tüm dünyadaki insanlara zenginlik getirmek isterken 15 milyondan fazla insanın ölmesine sebep olmuştur bu rejim.Zaten sonuçlarından sonra tartışmaya da gerek yok.Geride her türlü eğitime sahip olmalarına karşı,değerlerinin karşılığını alamamış,kayıp bir topluluk kalmıştır.Bu benim içimi gerçekten çok yakar.


Shuranın hikayesinde ülkesinden kaçan beyaz bir Rusun Kırım Türkü olan Kurt Seyt ile aşkı konu edinilmiş.Kitap masal gibi başlıyor,acı ile,hüzün ile devam ediyor.Shura güzeller güzeli bir kız,Kurt Seyt ise çarın ordusunda görev alan bir asker.
Okurken çok pişman oldum,babaannemin hikayesini yazamadık diye.Ama sadece hikayeyi yazmak da yetmiyor.Gidip incelemek,gerekli detayları da toplamak gerek.Yazar da detaylı bir araştırma yapmış
.Kitap okurken hiç ağladığımı bilmezdim.Shurayı okurken ise,içim yana yana ağladım.
Murkayı ise peşi sıra okumadım.Araya başka kitaplar girdi,okuma zamanı bu zamanmış.Aslında yeniden hatırlamam gerekmiş,rahmetli babaannemi.Kurt Seytin Murka ile evliliğini anlatıyor bu kitap,evliyken yaşadıkları şeyler ve Kırım Türklerinin başlarına gelenler de tarihsel olarak anlatılmış.Bu sefer de Kırım Türkleri için ağladım.Kitabı günlerdir bitiremedim.Bir-iki sayfa okuyup gözlerim doluyor,tıkanıyordum.Bugün haydi bitme vakti dedim.
Ülkesinden sürülmek,kaçmak bir daha görememek nasıl bir duyguymuş,çok etkili anlatılmış.Babaannemin bir daha göremeyeceğini düşünüp üzülürdüm.Ama bir ara kitabı okurken gözlerimden bir anda yaşlar akmaya başladı.Ülke özlemi zordur,çok zordur.Hele bir de dönüşü yoksa.Korktu babaannem dönmek istese bile.Yaşarken anlayamadım babaannem ülke hasretini,sen öldükten sonra mı anlamam gerekmiş,hem de bir kitapla?Oradan kaçarken başından geçenleri anlattığında ilgi ile dinlerdik.Ama acılı kısımlarını hep kendine bıraktın değil mi?Ya döndükten sonra başına gelenler,yabancısın diye dışlanman?Savaş sonrası yaşanan kıtlıklar.
Kitaplarda da fazlasıyla bunlardan söz ediyor.Belki hikaye bana çok yakın diye etkilendin diyebilirsiniz,ama hiç alakası olmayan arkadaşlarım da okurken çok etkilendi.

Kitabın yazarı Nermin Bezmen.Yazara ön yargılı davranmadan mutlaka okuyun derim.Tabi kitap ile yazdıklarım ilginizi çektiyse.

8 Mart 2010 Pazartesi

Kadınlar her zaman baş tacı olsun


Kadınlar gününe deprem haberi ile uyandım.Ne acı ki 6 şiddetinde deprem bir çok can aldı.Kerpiç evlerin yıkılması ile uykuda yakalayan deprem can aldı.Şimdi soğukta deprem nedeniyle yürekleri yanan,evlerine dahi giremeyen özellikle kadınların omuzlarına bırakılan sıcacık bir şal olmak ister,bir parça sıcaklıkla Allah yardımcınız olsun demek isterdim.

Türkiye'nin batısında kalan kadınlarla doğusunda kalan kadınların farklı dünyaları yaşadığını hepimiz biliyoruz.İsterdim ki bizim sahip olduklarımızın yarısı dahi olsa onların olsun.Bir sürü kitap okuyoruz,film izliyoruz.Ellerinde severek okuyacakları bir kitap olmak isterdim.Dünyalarını genişletecek.

Ya bugünün küçük kızları,yarının kadınları.Okumak isteyip okuyamayan nice kızların umudu olmak isterdim.

Kadınlara el kaldıran erkeklerin dünya üzerinden silinmesini isterdim.

Hala iş yerlerinde kadın oldukları için önemsenmeyen kişilerin olduğunu bildikçe,kadınları hazmedemeyen erkeklerin akıllanmasını,hazımlı olmasını isterdim.


Bunlar için zaman zaman karınca kararınca hepimiz bir şeyler yapıyoruz.Ama dünya daha adil olsaydı keşke bunları dilememiş olmayı isterdim.


***resim

4 Mart 2010 Perşembe

Çiçek gibi çiçek kız

Yarın vizyonlara Alis Harikalar Diyarında Tim Burton imzası ile giriş yapacak.Üstelik 3 boyutlu.Bir anda hikayenin kendisini hatırlamaya başladım dün.Açıkçası çocukken sevdiğim bir hikaye değildi.Sanırım beni en sinir eden duvar üstündeki yumurta kafalardı.Fantastik öyküleri hep sevsem de Alis sevdiğim bir karakter değildi.Bilmiyorum belki ortalığı karıştırıp,anahtarlar falan bulmasından belki dev gibi büyümesinden.Belki de küçülmesinden hoşlanmıyordum.Fakat Tim Burton ismini duyunca cezbediyor.İzlenimlerimiz neler olacak bakalım.

Alisi düşünürken asıl sevdiğim karakterleri düşündüm.Mesela sürekli Polyanna kitapları okurdum.Polyannın çizgi filmini de çok severdim.Kitaplarını okurken en sevdiğim anlardan biri yaşlı bir teyzeye yardım için giden Polyannanın avizenin kristal taşlarından güneş ışığı kırılmaları ile elde ettiği renklerin duvara yansıma oyunudur.Çünkü benim de anneanneme gittiğimde en çok oynadığım şeylerden biri avizeden düşen kristal taşlardı.Polyanna beni etkileyen bir karakter olmuştur.Kendimde hala izlerini görürüm.Evet salak denecek cinsten iyimserdi.Ama iyimserliği sonucunda hep kazanan o olurdu.En dalga geçilen karakterlerden biridir iyimserliği yüzünden.


Son 2-3 yıldır 80'ler şöyleydi,böyleydi diyerek eskilere fazla gittik.Bu postta o tarz öğeler içerebilir.Aslında benim çocukluk dönemime yaptığım özellikle çizgi filmsel bir yolculuk oldu.Polyannadan sonra aklıma Çiçek Kız geldi.Ben de hatırlarken zorlanıyorum.Çünkü İzlediğimde 4-5 yaşlarındaydım.Çok etkilediği için aklımdan hiç çıkmaz.Tatlı mı tatlı bir kızımız 7 renkli çiçeğin peşinde koşarken dünyayı geziyordu.Belki de dünyayı gezme hayalim o çizgi filmden geliyor.Çiçeklerden sihir alıp kolyesine dolan enerji ile elbise değiştirirdi her durum için.Peşinde de esmer bir hatunla,köstebekten bozma bir adam takip edip onu yakalamaya çalışırdı.
Hatırlamak isteyenlere;



Tabi en bilinen şeker kızlardan biri Candy idi.Aslında çiçek kız ile şeker kız birbirine çok benziyor.Şeker kızın ilk gösterildiği zamanları hatırlamıyorum.Star Tv'de öğlenleri okuldan geldikten sonra izlediğim zamanları hatırlıyorum.İple çekerdim başlamasını.Sevgilisi Antonye kavuşamadıkça üzülürdüm.Birazcık da Candy izleyelim mi?



Heidinin kitaplarını da bol bol okur,çizgi filmini izlerdim.Fakat neşeli başlayan çizgi film cingılından sonra Heidinin yaşadıkları içimi burkar bazen izlemek istemezdim.Heidi sevimli bir kahramandı ama yaşadıkları zordu.

Peki siz en çok hangisini severdiniz?

Cennetimden Bakarken-The Lovely Bones



Film Peter Jackson filmi olunca aylar öncesinden beklemeye başladım.Çekilirken ki görüntülerini izleyeli 3-4 ay olmuştur.Ne zaman ne zaman vizyona girecek derken geçen cuma sinemalarda vizyona girdi.Dün izleme şansım oldu.Bu kadar beklememe deydi mi?Hayır.İçim sıkıldı izlerken.Efektler beklediğim gibi de etkilemedi beni.En çok merak ettiğim cennet görüntüleri idi.Zaman zaman içimi bir ürperme alsa da cennet görüntüleri daha iyi olabilirdi.Cennetin en ilginç tasvir eden filmlerden Robin Williams'ın dilimize Aşkın Gücü olarak çevrilen What Dreams May Come isimli filmini tek geçerim.Yine de bir görüntü var ki Cennetimden Bakarken filminde deniz kenarına vuran kocaman cam şişe içindeki yelkenlilerin karaya vurması.Ağlamamak için zor tuttum kendimi.

Filmin bazı kısımların da çok duygulandım,öfkelendim,küçücük çocukları hunharca öldüren lanet katillerin o an hepsini elime verseler tek tek boğabilirdim.Evet filmin konusu 14 yaşında bir kızın hunharca komşuları tarafından kandırılarak öldürülmesi.Ölen kız çocuğunun ise cennet ve dünya arasında kalarak yaşadıkları anlatılıyor.Konunun ne olduğunu zaten biliyordum ama yine de içim sıkıldı,dünya bir an dar geldi.Aklım almıyor bir insanın bir insanı nedensizce,sapık arzularla öldürmesini.Hele de öldürülen bir çocuksa.

Ve filmin sonu şaşırttı.Daha farklı bitmesini beklerdim.Neticesinde izlerken çok üzülüp,bunalmak istemiyorsanız hiç izlemeyin derim.Ama ben yine de cennet görüntülerini merak ediyorum diyorsanız izleyin.

2 Mart 2010 Salı

Saatler geçmedi beklerken.Saate 5 dakikada bir bakıp hala daha saat gelmedi mi demek tabi ki zamanın geçmesini kolaylaştırmıyordu.Ne zormuş böyle yüreği ağzında olmak,beklemek,beklemek.
Hayallerin yarım kalmasını elbette istemezsin ama acabalar içinde dolanırken yorulursun.
Sustum,konuştum,sustum,sinirlendim,söylendim.Gülmeye çalıştım.Zorladım kendimi ama yağmur işimi daha da zorlaştırdı.Bir kaç damla göz yaşını teslim etmek zorunda kaldım.
Böyle miymiş şimdi yüreğin ağzında yaşamak,galiba ilk günden öğrendim.
Saatler geçmesini beklerken geçmedi belki ama sonra geçmişti işte.Geçti gitti.Nihayet beklenen,duyulmak istenen haber geldi.Ama hala acabalar vardı.
Şimdi bir de acabalar da çoğalacaktı cebimde.Acabalar,yüreği ağzında yaşamlar.Olumlu düşünmeye çalışmacalar.

Zor muymuş?Ne kolaydı ki!

1 Mart 2010 Pazartesi

Dünya dönüyor sen ne dersen de




Zaman akıyor,zaman geçiyor.Kar,kış derken baharın ilk günündeyiz.Martın kapıdan baktırıp kazma kürek yaktırdığı günlere devam.

Planlar yapıyoruz,vazgeçiyoruz,yaş alıyoruz,yaşlanıyoruz.Genç kalıyoruz.Hedefler koyuyoruz.Vazgeçiyoruz.Hırs yapıyoruz.Vazgeçmiyoruz.
Küsüyoruz,unutuyoruz,barışıyoruz.
Üzülüyoruz,ağlıyoruz.Kırılıyoruz.Yeniden,yeniden başlıyoruz.

Zaman geçiyor.

Gülüyoruz,eğleniyoruz.Dostlarımızı,ailemizi çok ama çok seviyoruz.
Özlemler biriktiriyoruz cebimizde.Hayaller kuruyoruz.

Zaman geçiyor.

Dünya nimetleri peşinde koşuyoruz.Almak,almak istiyoruz.

Zaman geçiyor.

Geziyoruz,yeni yerler görüyoruz.Daha fazla olmalı,olmalı diyoruz.

Zaman geçiyor.

Zaman geçiyor.

Zaman geçiyor.


Zaman geçtikçe,yılları üst üste koydukça,dertler fazlalaştı biliyorum.Büyürken dertlerimizi de büyüttük.Ama daha farklı bakmıyor musunuz hayata?Daha mantıklı,daha sevgi dolu,daha olması gerektiği gibi.

İçinize çekmiyor musunuz havayı doyasıya?Dertlere aman senin de üstünden geleceğim demiyor musunuz?Daha çabuk barışır olmadınız mı hayatla,dostlarla?Aldığınız dersleri kenara yazarken yaşamam gerekirdi demiyor musunuz?Daha kıymetli değil mi zamanınız?

Evet demediniz mi yoksa bu sorulara?

Dünya dönüyor sen ne dersen de,yıllar geçiyor fark etmesen de

Tek kullanımlık bir hayat var elimizde,tutarken kırmamalı,yere düşürmemeli.Bir kere verilen hakkı iyi kullanmalı.Neyin geri dönüşü var ki Allah aşkına?