28 Şubat 2012 Salı

Kaplan Anne



Son günlerde gazetelerde sürekli karşıma çıkan bir konu ve de bu konuya sebep bir kitap var.Kitabı henüz alıp okumadım.Arka kapağında yazılanları D&R 'ın web sayfasında buldum.

"Çok satanlar listelerinde 1 numara" 
ABD, New York Times, İngiltere, Sunday Times, Almanya, Der Spiegel

ABD, Almanya, Brezilya, Çin, Danimarka, Fransa, Hollanda, İngiltere, İspanya, İsrail, İsviçre, İtalya, Japonya, Norveç ve Rusya dâhil, 25 ülkenin ardından, şimdi de Türkiye'de


Çinli anne Batılı anneye karşı mı?

Dünya güçleriyle yarışmaya başlayan Çin'in bu başarısının ardında Doğu disiplini görülüyor; Kaplan Anne'nin Zafer Marşı, bu disiplinin çekirdek ailedeki pratiğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

Amy'nin kızlarının şunları yapmaları yasak: yatıya kalmak, çocukların bir araya getirildiği oyun gruplarına gitmek, okul tiyatrosunda rol almak, televizyon izlemek ya da bilgisayar oyunları oynamak, kendi ders dışı etkinliklerini seçmek, A'dan daha düşük bir not getirmek, keman ya da piyanodan başka bir enstrüman çalmak, keman ya da piyano çalmamak.


"Chua'nın hatıratı, Kaplan Anne'nin Zafer Marşı, okunması kolay, zekice yazılmış, eğlenceli, dürüst ve biraz da hüzünlü."
Chicago Sun-Times

"Chua, tipik Asyalı çocukların sıra dışı başarılarının ardındaki sırrı açıklıyor: Çinli anne. Bu çocukları yetiştirmede başarılı olan en geleneksel yöntemi de ön plana çıkarıyor: katı, eski ve tavizsiz değerler. (!) Chua, yöntemlerinin korkutucu olduğunu inkâr etmiyor; fakat elde ettiği sonuçların tartışılmaz olduğunun da farkında!"
Publishers Weekly


Bu yorumları bile okuyunca insan bir anda sinirleniyor.Kitabı okuyan annelerin bir çoğu da tepkili.Sonuçta biz annelerin çoğu çocukların, duygusal dünyalarının zedelenmeden büyümesini istiyoruz.Farklı bir açıdan bakmak için kitabı alıp okumak da istiyorum.

Bütün bu tartışmaların içinde Habertürk gazetesinde bugün bu yazıyı okudum.Benzer duyguları yaşadığımızı düşündüm.Yazar Damla Çeliktabanı son zamanlarda sürekli okuyorum.Oğlu Uzay ile Demir arasında 1 ay var yok.O yüzden aynı ve de farklı gelişimleri okumak ilgimi çekiyor.Bugünkü yazısının konusu çocuklarımızı sevgiyle büyütürken dünyanın fazlasıyla kin ve nefret ile dolması.Bu kadar sevgi ile büyüyen çocukların ileride zorluk çekebilecek olması.Şimdi bir an düşününce sevginin ne zararı var diye düşünüyorum.Ama geçmişime baktığımda,üniversiteyi kazanıp evden ayrılınca bu söylediklerimden çok da farklısını yaşamadım.Bir arkadaşımın şunu dediğini bile hatırlarım.Sen artık ailenin,arkadaşlarının çok sevdiği prenses değilsin.Buradasın ve hayat böyle!Acımasızdı,kalbim kırılmıştı.Evet hayatı böyle öğrendim.Çocuklarımız da böyle öğrenecek.Cam bir fanusa koyup kendimize saklayamayız.Öğrenecekler,kırılacaklar. Kırılırken kolay toparlansınlar ama kırmasınlar.Annelerin dilemması işte Damla Çeliktabanın da dediği gibi.








27 Şubat 2012 Pazartesi

Yeniden


Arada yapılan kaçamaklar hep bunu yapalım dedirtir dedirtmesine de bir türlü zaman bulunmaz.Haftalardır planlıyorduk,bu hafta sonu olsun,yok işimiz çıktı,bu hafta sonu olsun kar yağdı.Derken dün arkadaşımla haftalardır planladığımız organizasyonu yaptık.Dinlendik,konuştuk,yemek yedik,yürüdük.Öyle iyi geldi ki bize yeniden şarj ettik kendimizi.
Çocuklar babaları ile evde kaldı.Demir e de babası ilk defa bu kadar uzun bakmış oldu.Yolda dönerken ne kadar sevindiğimi iyi geldiğini belirtince yine yaparız deyince bir kere daha mutlu oldum.Çünkü insanın aklı hep çocuğunda,eşinde.Acaba iyiler mi idare ediyorlar mı?Alışmak ve alıştırmak gerek.
Şimdi yapılacak işler var,gidilecek yerler.
Güzel bir hafta olsun...



24 Şubat 2012 Cuma

Doğru nefes alıp verme


                                                         görsel  Pinterest
İnsan sıkışınca bazen cevaplar karşısına çıkarmış.Dün eve gelip Demiri uyuturken okumak da olduğum kitaplardan birini aldım elime.Kitapta kaldığım bölüm doğru nefes alıp verme ile ilgiliydi.Birden nefesime yoğunlaştım.Göğüs kafesi yerine karından aldığınız nefesler sizi çok rahatlatır.Nefese konsantre olup doğru nefes alınca vücuda şu sinyalleri gönderdiğimizi yazıyordu kitapta:

  • Kalp atışlarınız yavaşlayacak.
  • İçi organlarınıza daha fazla kan göndereceksiniz.
  • Hücrelerinize daha çok oksijen göndereceksiniz.
  • Daha az adrenalin salgılayacaksınız.Böylece çok çalışan böbreklerinizdeki baskıyı hafifleteceksiniz.
  • Her hücrenize "Tamam,rahatla biraz,her şey yolunda," mesajını vereceksiniz.
Bir an nefesime odaklanınca gerçekten ne kadar rahatladığımı hissettim.Zaten mekanı değiştirip bir markete gitmek bile o an rahatlatmıştı.Yoga yaptığım zamanları düşündüm,nefese konsantre olunca ne kadar rahatladığımı düşündüm.Keşke fırsat bulsam ve yine yoga yapabilsem.

İşte bazen cevaplar,çözümler birer karşımıza çıkıyor tam da ihtiyaç duyduğumuz anda..


23 Şubat 2012 Perşembe

Çikolatalar ve bekleme halim

Her şey bal kabağına bal kabağı çorbası yapmaya çalışmamla başladı.Belki de başka yerden zaten başlamıştı.Kabakları yıkayıp haşlamak üzere tencereye almaya çalışırken birden Demir geldi su damacanasının pompasını bana uzatıyor ee pompa elindeyse damacana.Hemen damacanaya baktım neyse ki yerinde suyla birlikte.Ben taktım ama Demir bunu bir oyun haline getirmeye niyetli takıyorum o çıkarıp elime veriyor.Yetmiyor damacana ile arkadaşlık etmeye çalışıyor.İçinde de suyla.Birden sinirlerim zıpladı.Elinden aldım pompayı oynamak yok dedim.İlgisini bir başka yöne çekmek için bak salonda ne var diyerek salona gittik.Bu arada ben kabakları tencereye alıp haşlamaya başladım tabi çorba öncesi.
Salonda epey zaman geçirdik.Baktık olmayacak böyle çıkalım biraz dışarı ikimize de iyi gelir dedim.
İçeri gittik hazırlandık falan.Ben arada bir koku alıyorum ama hala mutfaktan yana değil evdeki gezinmelerim.Demiri hazırladım,kendim hazırlandım.Arabayı çıkardık,evde deneme yaptık.Hani markete giderken bakalım binmek ister mi diye.En son gidip bakayım mutfağa dedim.Tencerenin dibi tutmuş tabi.Kabaklar fazla yanmamış hemen tencereden aldım tencere kapkara olmuş tabi.
Market yolunu aldık.Hava serin ama yine de güzel.Demir de öyle böyle derken etrafı izlemekten çok memnun.Markete gidip alışverişimizi yapıp eve döndük.EE ben torbaları açıp da ne göreyim?
Nasıl bir ruh hali ile alışveriş yaptıysam gerekli bir kaç şey dışında bir sürü çikolata almışım.Normal değildir bu kadar çikolata almam.
Bir çıldırma,bir delirme hali başladı bende.Biraz sebepli biraz sebepsiz.Sebepleri alt alta yazmak çoğalmasını sağlar bazen.Ama Demirin uyku saatleri gece epey geçe kaydı.Sabah da geç kalkıyor.Bu düzenimizi alt üst etti.Bir de yakın kişileri var ki.Konularının benle hiçbir alakası olmadığı halde hepp konularının ortasında,onları dinlerken buluyorum  kendimi.Yetmez gibi sen de ne alemdesin diyen yok.Ve bir de iş aramanın sıkıcı evrelerinden birindeyim ki.O evrelere girme niyetim yokken bazen kendimi içinde buluyorum.
Gerginlik hallerimin gitmesini bekliyorum.
Bekleme halindeyim yine,hadi bakalım...

22 Şubat 2012 Çarşamba

Böyledir bugünün özeti



Cebinden bulduğun paraya sevinirsin sanki sen koymamışsın gibi.
Güneşe baktıkça ne kadar özlediği hatırlarsın.Güneş sanki eski dostun gibi.
Semt pazarında dolaşıp,kış sebzelerine bakıp bakıp az vaktiniz kaldı yakında bahar gelecek dersin içinden.
Hiç giymediğin renkte bir tişört giyip artık bu rengi seviyorum dersin.
Uzun zamandır süre gelen bir şeyi bitirip sevinirsin.Bu da kendi çapında bir milattır.
Taze çekilmiş kahvenin çantanda bıraktığı kokuya mest olursun.Çantandan çıkarıp dolaba koyarsın sonra dolabı saran o muazzam kokuya yine bayılırsın.
En çok sevdiklerini düşünürsün,binlerce kez bu düşünceyle bavul toplarsın hayallerinde gitmek için.
Saçlarını farklı bir şekilde toplar,uzun zamandır beğenmediğin saçlarınla dost olursun bu haliyle.
Ve çok sıkılırsın aynılıklardan,döngünün kırılmasını beklersin.Belki de o döngüyü kırabilecek gücün içinde olduğunu düşünürsün.Belki de yanılırsın.

Aslında bir gezgin olmalıydım dersin sık sık.Ama içinden,kimseler duymadan..



19 Şubat 2012 Pazar

Hayatımın en'leri kesinlikle değişti


Nasıl değişmesin ki?Böyle kutudan çıkan sürprizler gibisin oğlum.Her an ayrı bir güzellik ve şaşkınlık
Ama en güzeli ne biliyor musun?Sabahları uyanınca sarılıp sırtıma vurup,sıvazlar gibi yapman.
Hayatta öpmesinden en mutlu olduğum insan sen oldun mesela,nasıl mest oluyorum,nasıl mutlu oluyorum.
Şükürler olsun diyorum her anına,her anımıza.

Yanınızdan yörenizden küçük sürprizlerin eksik olmadığı güzel bir hafta olsun...

17 Şubat 2012 Cuma

Benimle Oynar Mısın Anne?

Bu kitabı yeni aldım.Belki içindeki oyunları oynamak için çok erken ama ileride ne tarz oyunlar oynayabiliriz ne gibi faaliyetler yaparız diye düşündüğüm için şimdiden okumak istedim.
Kitaba başlarken yazarın önerdiği bir kaç pratik bilgiyi uyguladığımı fark ettim.Mesela mutfakta Demirin bir kutusu var.İçinde ilgisini çekebilecek kepçeler,kaplar var.Onlarla ben mutfaktayken sürekli oynar.Hoş Demir açık olan çekmecelerdeki materyallerle de oynar ama o kutu mutfağa aittir,bilir.Oyuncaklarını belli aralıklarla ortadan kaldırıyorum.Aradan zaman geçince çıkarıyorum.Yeni olan oyuncakların bir kısmını saklıyorum.İlgisini kaybedip,sıkıldığı anlarda çıkarıyorum.Bu gibi öneriler de yer alıyor kitabın ön sözünde.
Zaman zaman hayal gücüm yetmiyor.Şimdi Demirin ilgisini çekip oyun kurmak zor oluyor.Ama gündelik hayatta mış gibi yaptığımız oyunları seviyor.Oyuncak ayılara yemek yediriyormuş gibi,yıkıyormuş gibi yapmak.Arabaların üzerine koyup geziyormuş gibi yapmak.Geçen gün büyük parçalı legolardan aldım 2 kere ortaya çıkardım tepkisi ne olacak diye.Takıp çıkarmak hoşuna gitti ama daha erken gibi geldi.Hemen kaldırdım.Oyuncaklara tepkilerini de böyle ölçmeye çalışıyorum.
Birlikte top oynamak hoşuna gidiyor bazen.Bazen de hiç oralı olmuyor,kendi oyununa bakıyor.Bazen bakıyorum oyuna beni dahil etmek istiyor.O zaman katılıyorum.
Oyuncakçı ve kitapçılarda gördüğüm bazı kutu faaliyet oyunları da şimdiden çok ilgimi çekiyor.Daha zamanı var deyip,sadece göz gezdiriyorum.
Sonuçta oyunlar çocuklar için çok önemli.Hayatı anlamak,hayatı yorumlamak için hayallerini geliştirmesi için oyun oynamaları gerek.
O oynarken izliyorum bazen hayal gücü nasıl olacak,nelerden hoşlanacak diye.Büyüsün diye değil acelem bazen keşke böyle kalsak diyorum.Biliyorum ki büyüdükçe işler zorlaşacak.
Umarım en ufak şeyden bile mutlu olan bir çocuk olur.Bu yüzden fazla oyuncağa boğmadan hayallerini serbest bıraktığı bir çocukluk yaşamasını istiyorum.
İşte bazen oyuncak alırken gereği var mı diye düşünüyorum.Çünkü an oluyor sanki kendimize alıyormuşuz gibi davrandığımız da oluyor.


16 Şubat 2012 Perşembe

EEEE Artık Sen Annesin!

                                                     görsel: Pinterest

Bir kaç gün önce hatta zaman zaman:
-Şöyle uyusam uzun uzun bana dokunmasanız.
-Böyle artık hayatım.
-Aylardır uyumuyorum kesintisiz.Bir sessizlik olsa çok değil şöyle bir 7 saat uyusam kesintisiz.
-Uyuyamazsın sen artık annesin.Şikayet etme hayatım.
-Ben şikayet etmiyorum sadece durum değerlendirmesi yapıyorum.Durumum bu.
-Şikayet ediyorsun.
-Etmiyorum.
-Ediyorsun işte uyusam falan diyorsun,annelik böyle bir şey işte.
-EE babalık nasıl bir şey?
-Annelerin durumu farklı,anneler şikayet etmez.
-Şikayet etmiyorum,sana söylemeyeyim de kime söyleyeyim canım?
-Tabi söyleyeceksin ama..
-Neyse boş ver bir şey demedim..


EEE sen artık annesinli cümleler doğum yaptıktan sonra çevrenizden sık sık duyduğunuz bir cümledir.Evet hayat değişmiştir,her şey ama her şey değişmiştir.Karı-koca arası bile değişmiştir hatta.
Doğum olur anne baba heyecan falan bir sevgi sarmalı halindedir.Günler hatta aylar geçer zorluklar başlar.Birbirine destek başlar.Bazen anlaşmazlıklar başlar.Yeri gelir odalar bile ayrılır.En azından biz bu süreçlerden geçtik.Uyku denen tatlı şey başka odalara bile savurur adamı.Alıştıkça toparlanır ilişki.Yalnız kalmak için de fırsat yaratılır.Yaratılmaya çalışılır.Hatta öyle olur ki sanki yeniden flört ediliyor gibi
olur.Ama her durum evdeki minik insana göre ayarlanır.
Eskiyi düşününce ne rahatmışız canım biz de denir.Her hangi bir şeye kalkışsan eee sen artık annesin cümleleri sadece koca kişisinden de duyulmaz.
EEE anneyiz de hala kadınız,insanız.Halet-i ruhiyemden de mi bahsedemeyeceğim deyip vazgeçebilirsiniz böyle anlarda.

Ama aylar geçtikçe siz zaten alıştıkça eskiden koltuklarda yayım yayım yayılıp keyif çatan,gezmedik yer bırakmayan insanın siz olduğunuza da şaşırırsınız.

Uykusuz sabahlardan bir sabah olur yine:
-Ben biraz daha uyumak istiyorum amaaaaaa!
-Dur hayatım bana ver,ben uyuturum tekrar.
-Ama sen uykunu aldın mı?
-Aldım git yat sen.

Der koca kişisi,tüm zamanlarının sevgilisi.Yatarsın  yarım saat uykuyu kar sayarsın.EEE artık sen annesin yarım saatlik uyku ile de idare edivereceksin canım!



14 Şubat 2012 Salı

Sahi kaç çocuk var bu evde?

Ayşegül okumayı seven,oğlum okumasa da ben okurum diyen bir çocuk.
Bilgisayar oyunlarını çok seven yetmez gibi her ay oyun dergilerini takip eden bir çocuk.
Çikolatasının çoğunu yiyip,evin miniğine birazcık veren yetmezmiş gibi oyuncaklarını da kendisi için biriktiren bir çocuk.
Evin miniği yatınca sanki annesinden gizli yer gibi keyifle abur cuburları yiyen iki çocuk.

Masalları hala seven iki çocuk.

Çekmeceleri açınca içinden sürprizler çıkartan çocuk.

Sahi kaç çocuk var bu evde?


13 Şubat 2012 Pazartesi

Sil Baştan

Bu kitabı okuyalı epey oldu.Dün okumadığım kitaplarım arasında bulunca neden orada bıraktığımı hatırladım.Bu kitabı sevmiştim ve mutlaka bloğumda da yazmalıydım.
görsel Kitap Yurdu
Kitapta hayatını 43 yaşında kaybedip 18 yaşında yeni baştan başlayan bir adamı anlatıyor.Ama bu hayat tekrarını bir değil bir kaç kez yaşıyor.Hayatımızın birden fazla varyasyonunu yaşamak nasıl olurdu diye çok düşündüm.
Anlatım çok akıcıydı,kısa sürede okudum ve bitirdim.
Öyle olmasa böyle nasıl olurdu derken her hayatında anlaması gereken bir şey yaşıyor neredeyse romanın kahramanı.
Yaşadığı hayatın tekrar yaşamak,olanları bilmek neler neler kazandırıyor,kaybettiriyor.
Paralel evrenlerden söz etmese de hayatların varyasyonlarından bahsetmesi açısından benim için kitabın zamanlaması güzel oldu.

12 Şubat 2012 Pazar

Demir Bugün 16 aylık oldu





2 ay sonra tam 1.5 yaşında olacağım.Yupppppi!Büyüyorum günden güne.
Müziğe karşı olan ilgim hala devam ediyor.Oynayabileceğim,kulağıma hoş gelen bir müzik varsa başlıyorum hemen oynamaya.Özellikle Karadeniz müziklerinde horon oynuyorum.Tabi son günlerde dans ederken bir de dönmeye başladım.Başımın dönmesi de bana komik geliyor.
Sevdiğim birilerini gördüğümde de mutluluk dansımı yapmaya devam ediyorum.Zaten eve birilerinin gelmesinden çooook mutlu oluyorum.Bir yerlere gitmeyi de çok seviyorum.Kar yağınca evde o kadar sıkıldım ki artık beremi,atkımı alıp hep kapıya gittim.Anneme çıkalım artık dedim kendimce.
Benden büyük çocukları görünce onlarla iletişime geçmeye çalışıyorum.Bazı ablaları,abileri görünce gidip sarılıyorum hatta.Kendimden küçükleri de öpmeye çalışıyorum.
Konuşma konusunda kelime dağarcığımın geliştiğini söyleyemem.Ama artık atç(aç) diyebiliyorum bir şeyin açılmasını istediğimde.
Son günlerde azı dişlerimi çıkardığım için geceleri pek uyumuyorum ve annemi de uyutmuyorum.Annem deyince son günlerde ona çok çok düşkün olmaya başladım.Bir yere gitmesini istemiyorum.
Annem mutfaktayken bütün mutfak gereçlerini karıştırıp oynamak hala hoşuma gidiyor.Mutfaktan salona taşımak da çok hoşuma gidiyor.


                                                                                                     Demir
Onca kitap okusam da,araştırsam yeni şeyler öğrenmeye çalışsam da belki zor olanı da seçsem bir tane Yıldız ve Demir var.Her şeyi görüp öğreniyoruz da ama en çok kendi yolumuzu buluyoruz.Buna belki doğal annelik diyorlar.Ama biziz işte.Öyle böyle anne-oğul.Böyle bir ikili olmak inan çok hoşuma gidiyor.Anne demen gibi,bana seslenmen,sarılıp,öpmen gibi.
Zor aslında anlatmak aylardır yazıyorum çiziyorum hakkında ama anlatmak çok zor.Mesela baban yine sordu bugün.Anne olmak nasıl bir duygu diye.Ara ara soruyor.Ona da dedim anlatmak çok zor.Binlerce kez öpsem koklasam yine de yemiyor işte.Böyle bir şey.Bundan da öte bir şey.
Canım oğlum seni çok seviyorum.







10 Şubat 2012 Cuma

Un kurabiyesi yapma vakti


Bir kaç gün öğle vakitlerinde..
Demir bir türlü uyumuyor ama nasıl da uykusu var.
Artık benim saç tellerim havada uçuşmaya başladı.Kendi haline bırak Yıldız dedim.Bıraktım yok olmuyor uykusu var ya sürekli yanımda yöremde.
Saçlar fazla uçuşmadan kalk kalk dedim kendime.
Demiri mama sandalyesine oturttum.Meyvelerini verdim eline.
Aldım unu,pudra şekerini işte şimdi un kurabiyesi yapma vakti.
Demir meyveleri bitirdi eee ben daha yeni başladım malzemeleri yoğurmaya o zaman imdadımıza kuru dutlar yetişti.
Hamuru yoğurdukça enerjimi boşalttım.Demir meyveleri hem yedi hem oynadı.Zaten 10 dakikada yeterliydi enerjiyi boşaltmaya.
Fırına attım kurabiyeleri etrafı toplarken Demir de aldı eline bir tepsi benden su istedi.Üstünü ıslatmayacağı kadar az ama oynayabileceği kadar çok su verdim eline.O da suyla oynarken daha da rahatladı.
Haydi dedim mutfakta işimiz bitti.
O uyudu bir süre sonra ben de işime gücüme baktım.
EEE un kurabiyesi değil miydi bir zamanlar çocukken benim mutluluk kaynaklarımdan biri.Sevdiğim pastaneden annemin eve gelirken getirmesini dört gözle bekler gelince de hemen yumulurdum.Şimdi de işe yaramıştı imdadıma yetişmişti un kurabiyesi.
An geliyor işte saçlar havaya dikiliyor çünkü karşımda artık kişiliği oturmaya başlayan minik bir birey var.Kendini de anlatmak için zorlanıyor belki.Ya da ağlayarak bir şeylerin olmasını istediğinde sabırları zorluyor.Şöyle sinirlerim bir zıplıyor durrr diyorum.Sakin ol.Hemen ilgiyi başka yana çevir.Olmadı kendin için de ilgiyi başka yere çevir.İşte böyle kurabiyeler ortaya çıkıyor mesela.
Sonra oturup afiyetle yeniyor.

7 Şubat 2012 Salı

Yağmurun sesi,bir hikaye var içimde belli ki bir de egonun sesi

Çok fazla cümle birikti.Bir hikaye var içimde biraz büyüyor bazen de küçülüyor.Aslında bir kalabilsem tek başıma yazacakmışım gibi hepsini.
Haydi diyorum başlayayım yok başlamak bile mümkün olmuyor.
Bazen içimde egonun sesi yazamazsın ki diyor.
Ama sonra bir rüya görüyorum sanki bana bir şeyler anlatıyor.Buradan başla,hikayeye bunu kat diye.
Yağmurun sesi güzel geliyor diye saatlerdir pencere kenarında olsam da izlesem dedirtirken ben böyle şeylere bile hiçç fırsat bulamazken bir hikaye nasıl yazılır uzun uzun.
Ama işte bir işaret.
Hayaller de niye var?
Hem ben değil miydim bugün çok şanslıyım çok derken milli piyangocuyu gören.Belki o da bir işaretti.
Ama rüya da güzeldi be!

3 Şubat 2012 Cuma

Şimdi Anlıyorum..

Anne olmadan önce anne olan arkadaşlarımın ve kuzenlerimin halıyı,koltuğu yıkatmak gerek,çok kirlendi dediklerini duyardım.Niye sürekli bir halı yıkama gayretindeler ki derdim hep.Şimdi bizim halının üzerinde envai çeşit leke var.Silmek falan hikaye yıkatmak gerek.
Ortalık dağınık,çekmecelerimi düzenleyemiyorum dediklerinde de anlayamazdım.Çekmece nasıl düzenlenmez ki derdim.Tamam benim gibi renkleri ayırmanıza gerek yok ama zor değil derdim.Şimdi çekmecelerimin dili olsa artık bizi düzelt diye ağlayacaklar.
İyi açıdan bakarsak sürekli eğilip yerlerden bir şeyler almak bir nevi spor hareketi sayılabilir.Zaten almazsan yoluna çıkan barikatlar olarak seni tökezletebilir.Hatta düşürebilir.
Şimdi anlıyorum tabi onların evinde de bu minik karış kepçesinden bir adet olduğundan normaldir bu dağınıklıklar,temizleme çabaları falan.
Mesela 2 gün önce detaylı olmasa da sildiğim halının üzerine buzdolabından kaçırdığı mayonezle güzel bir leke yaptı.İyi ki İkeadan dolap kilidi almışım da hemen devreye onu soktum gece Demir uyuyunca.Sabah kalkınca Demir buzdolabının kilitli olduğunu anlayınca epey bir bozulup bıdır bıdır söylendi.Eh dedim bir süre böyle canım.




2 Şubat 2012 Perşembe

Teoman Konserler Albümü



Teoman müziği bıraktı ama 4 cdden oluşan bir albümle biz sevenlerine bir hoşluk yaptı.İçinde 4 süper albüm var.Bülent Ortaçgil ile vermiş olduğu konserin cdsi ben de mevcuttu.Ama paramparça senfonik konserine gidememiştim ve çok üzülmüştüm.Bu 4 cdden en çok sevdiğim de bu konserin cdsi oldu.
Harika fotoğraflar var albümde.Sınırlı sayıda üretildiğini duyunca hemen almak istedim.
Müziği tamamen bırakması gerekenlerin ısrarla şarkı söylediği ülkemde Teomanın müziğe geri dönmesi gerek.O vazgeçip de müziğe dönene kadar bize de bu albümü dinlemek düşüyor.










1 Şubat 2012 Çarşamba

Şöyle güneş yüzümü yaksa..


 Kar yağsın mikroplar kırılsın gitsin.
 Bir çok şeyin üstünü de örtsün.
 Bu yaştayım ilk defa böyle kar gördüm dedirtsin.
 Yeni bir çok şeye ev sahipliği yapsın.
 Ama böyle hırslı hırslı yağarken sanki yıllardır biriktirip biriktirip içindekileri şimdi dökercesine ,
 İçimizi de fazla soğutmadan...                                                               
Yağsın tabi elbet.
                                               
 Ama bana da kızmasın güneşi çok özledim diye...