29 Kasım 2011 Salı

mesaj

Kısa bir an saçma sapan şeyler düşünüp hayıflandım.
Bir kaç saniye sonra önümden 50 yaş civarı bir adam geçti,kağıt topluyordu.Yakınımdaki  büyük çöp konteynırın yanında durdu.Önce içine baktı sonra dışına bırakılmış bir torba içindeki ekmeği aldı,temiz bir torba daha bulup onun içine koyarak uzaklaştı.

İşte bu bana mesajdı,O AN için...



28 Kasım 2011 Pazartesi

parasetamol

Beni öyle hala getirdin ki sabahtan beri uyku getirdiğin yetmedi,bir de üstüne umutsuzluk,sinir,keyifsizlik getirdin.
Hoop bütün iyi niyetli hallerimi emdin geçtin.
Şimdi böyle kızgın,biraz sümüklü,biraz kırgın oturuyorum.
Bu keyifsilzliği toparlayacak bir kaç çözüm bulup,fazla da direnmeden uykuya geçmek istiyorum.
İstiyorum,istiyorum da uyku bana dost mu sanki son 1 yıldır,ben dost olmaya çalışsam da uyku benim tarafımda değil yatağın diğer yanına kaçmış...

27 Kasım 2011 Pazar

2012 ben erken davranıyorum senin de erken davranmanı rica ediyorum



Bu sene erken dilemeye ve istemeye başlasam sanki hemen olacakmış gibi bir durumdayım.Kasım ayını yaşarken of daha yılbaşına var derken aslında kasım da bitiyor.Yeni yıl geliyor durumunu da dolayısıyla erken idrak ettim.
Evet 2011 belki çok da güzel gelmedi canım ülkeme.Belki bizlere de öyle.Ama 2012 farklı olacak.Varsın dünyanın sonu gelecek diye konuşanlar olsun.Falan filan.
Ama 2012 farklı olacak,bir çoğunun düşündüğü gibi ben de aydınlanma ve ruhsal açıdan farklılıklar yaşayacağımız bir dönemin başladığına inanıyorum.
Kendime baktığımda farklılıkları 2011in son ayları yaşamaya başladım.
2012 sağlıkla gelsin öncelikle aileme ve tüm sevdiklerime.Huzurumuz eksik olmasın.Ve artık bana güzel bir iş nasip etsin.Uzun bir ara verdim iş hayatına.Artık dönme vakti geldi.Umarım güzel bir işe sahip olurum.Bir kaç post önce yazdığım gibi çok stabildim bu sene.Leylekleri havada göreyim birazcık.
İstekler bitmez yine yazar çizeriz ama ben erken davranıyorum senin de erken davranmanı rica ediyorum 2012.

Güzel güzel gel sevdiklerime ve herkese.

**görsel

25 Kasım 2011 Cuma

Son günlerde

Hamilelik,doğum falan derken izleyemedim Fringe bölümlerini izliyorum son günlerde.İzledikçe bir bölüm bir bölüm daha diyorum ama bir bölümü ancak izliyorum.Tabi merakla kalıyorum şimdi ne olacak diye.Fringeden daha önceden de söz etmiştim.Şu an izlediğim bölümlerde paralel evrene geçişlerden söz edildiği için daha da ilgiyle izliyorum.Paralel evren konusu ilginizi çekerse çok önceden izlediğim bir belgesel var.Belgesel için buraya alayım sizi.(Belgeselde de geçen eski bir söz çok dikkat çekici ne dileyeceğine dikkat et)

Konu çok ilgi çekici başlı başına.
Bir başka evrende farklı bir siz olduğunu hayal edin,göreceksiniz hayali bile nasıl sizi şaşırtacak.

Herkese güzel hafta sonlar dilerim bu arada.

21 Kasım 2011 Pazartesi

Aylar sonra sinemada görüldüler


Aylar sonra sinemaya gittik dün.Anneannesine bırakıp,kaçtık Demiri,evet kaçtık çünkü veda işine girdik mi ağlayacak arkamızdan.Anne-babasından gizli bir yerlere giden çocuklar gibi çıktık kapıdan,suçlu suçlu arabaya bindik.Sinema öncesi dondurulmuş yoğurt yiyip,biraz dolaştık.Ama dilimizde hep Demir,kitapçıya girdik Demire kitap baktık.Demire kıyafet baktık falan.Bu arada dondurulmuş yoğurt mevzusunu ayrı bir post konusu yapsam yeridir.Bağımlısı oldum diyebilirim.
Patlamış mısırımızı aldık baktık saate 5 dakika var.AAA bizim saat mi geri derken salona girdik.
Film 3 boyutlu.(Ölümsüzler-Tanrıların Savaşı) Baktık ki insanlar oturmuş,bize göre film başlamış.Hemen gözlüklerimizi taktık acele ile.5 dakika geçmedi bile ışıklar açıldı.Sinemaya gitmeye gitmeye her şeyi unutmuşuz:)Bir önceki seansa girmişiz.Filmin sonunu görmüş olduk.O kadar çok güldük ki kendimize 

Salondan çıktık,5 dakika sonra tekrar girdik ve filmi izlemeye başladık.Antik Yunan çağında geçiyordu.Bol bol aksiyon,kan,mitolojik öğe içeriyordu.3 boyutlu olmasını da ayrıca sevdik.

Eskiden sık sık sinema ile ilgili postlar yazardım.Çünkü her hafta sonu neredeyse sinemaya giderdik.Bazı filmleri yazmazdım bile.Şimdi aylar sonra yazıyorum sinema ile ilgili.Güzel zaman geçirdik.
Demir doğduktan sonra sevgililikten anne-babalığa terfi ettik.Bu ağzımızdan çıkan sevgilim sözcüğünden tutun da birlikte zaman geçirmeye kadar çok şeyi değiştirdi.Kendimize zaman ayırmaz olduk.Kadın kısmı yani ben hep aslında şöyle olmalı böyle olmalı diyerek hem içimden hem dışımdan konuştum ama erkek kısmı anlamadı.Anlamamaya da devam ediyor.Ona kalsa bir şey olsa sen artık annesin diyebiliyor da.
Üstelik aylardır sinemaya gidememekten de en çok şikayet eden de hep o olduğu halde yine ben işte şu film var hadi diyebildim.
Bakalım başarabilirsek  fırsat buldukça gideceğiz tekrar sinemaya.Bir kaç sene sonra Demir ile gideceğimiz günleri de iple çekiyoruz.Tabi o zaman filmlerin formatı değişecek ama bilenler bilir biz çizgi film de çok severiz;)





19 Kasım 2011 Cumartesi

Bazen


Bundan bir kaç sene önce stabil hayatımdan şikayet ederdim.Özellikle iş anlamında.Sonrasında iş değişikliği ile gezmediğim yer kalmadı.İş dışında da çok fazla gezdim.2011 senesine bakıyorum da stabil diye şikayet ettiğim zaman dilimimden de stabil durumda hiç bir yere kıpırdamadım.Plan yaptık kaç kere olmadı,olmadı.
Ben şimdiden 2012ye sesleniyorum.Tebdil-i mekanda ferahlık vardır bazen.
Bazı anlarda bir parça anlaşılmak istiyorum ve belki de bu anlarda bir parça çocuklaşıyorum.Her zaman değil bazen.
Ve gerçekten sabah akşam şükür etmenin beni nasıl motive ettiğini anladım.Bazen,bazı olaylar beni alaşağı etmeye çalışsa da..




17 Kasım 2011 Perşembe

Ne zaman oldu tüm bunlar?


Bir anda olu veriyor.Bir bakıyorum Demire yaptıkları karşısında şaşıp kalıyorum.Yahu ne zaman öğrendi,ne zaman bunları yapmaya başladı diye.Sürekli yanında değilmişim gibi şaşıp kalıyorum.
Dün akşam nihayet bizim koltuklara da tırmanmayı başardı.Şimdi her koltuğa tırmanıyor,çıkıyor yeni eğlencesi bu.Onun eğlencesi iken ben diken üstündeyim.Düşmesin diye gözlem altındayım.Tama düşecel,öğrenecek ama içimdeki evhamlı anneye de söz geçiremiyorum.Annelerin içinde bin bir çeşit anne var.An geliyor bir anda biri pörtlüyor.
İki gün önce de salondayız Demirle.Anneanneni arayalım oğlum bakalım nasılmış dedim.Demir kayboldu gitti bir geldi,elinde telefonumu uzatıyor.Mutfağa dolabın üzerine koyuyorum.Daha çok da o almasın diye itiyorum kenara.Ama Demir yerini iyi biliyor artık uzanmış almış bir de getirmiş uzatıyor.
Nesneleri tanıyor,getir deyince getiriyor.İlk defa gördüğü tencereye kapak uymayınca söylenip başkasını isteyebiliyor.
Ve ben yanı başımda bile olsa ne zaman oldu tüm bunlar diyorum.

15 Kasım 2011 Salı

Ütü yapabildiğine bile şükretmeli insan





İnsan ütü yapabilmesine şükretmeli mi?Neler mi diyorum?Ben ki ütüden hiç hoşlanmam bilenler bilir.
Peki bu başlık nereden çıktı derseniz şöyle anlatayım;dün her pazartesi gibi Aykut Oğuttan gelen pazartesi sendromuna son verdik maillerinden biri geldi.Bir hafta boyunca her sabah ver her akşam 10 dakikanızı hayatınızdaki şeylere şükretmeye ya da teşekkür etmeye ayırın diye.En sonuna da eklemiş "Kahvaltı eğer vücudun enerjisi ise, Şükür egzersizi, ruhun enerjisi."
Ben de bir kaç gündür akşamları uyumadan önce hem iyi şeyler düşünmek adına hem de rahatlamak adına güzel hayaller kurup,şükretmeliyim diyordum.Tabi uyku artık eskisi gibi asılı değil tavanlara,pıııt diye uyuyorum.Neyse ben dün sabahtan itibaren başladım.Sabah Demir uyurken ütü yapıyordum ve 10-15 dakika aklınıza gelebilecek veya gelmeyecek her şey için şükrettim.Akşam da devam ettim.Mesela yürüyebildiğim için şükür ettim.Bu benim için çok önemliydi belki de hayatımda şükretmenin önemini bununla öğrendim diyebilirim.1.5 ay yürüyemediğim,yatmak zorunda kaldığım bir dönem geçirdim üniversite zamanında.Bana 1,5 ay çok şey öğretti.En çok da yürümenin nasıl güzel bir şey olduğunu .Böyle böyle derken ütü yapabildiğime bile şükrettim o an.Hayattaydım,ciddi bir rahatsızlığım yoktu ve ütü yapmak için zaman bulmuştum.
Söylerken komik değil mi ütü yapabildiğine şükretmek diye ama o şükürün altında neler neler yatıyor bir düşünün.


****görsel

13 Kasım 2011 Pazar

Un kurabiyesinin üzerinde pudra şekeri olmasınmış

Un kurabiyesi çocukluk mutluluk hikayelerimin arasında yer alır.Bunu başka zamana yazayım.Un kurabiyesini çok sevdiğim halde yapmayı dün ilk defa denedim.Oldu mu derseniz fena olmadı.Başka bir şekil vermek istedim fakat nasıl olur diye düşünürken kendilerini yuvarlayıp dizi verdim tepsiye.Fakat kurabiye hamurunu yoğurmak öyle iyi geldi ki ruh halim rahatladı.Bir de evi saran kokusu da diğer güzel yanı.Keki ve kurabiyeyi neredeyse evi saran kokusu için bile pişiririm desem.Evi ev yapan kokulardan,mutluluk veren kokulardan.
Bir gün Alev Alatlıyı bir programda izlerken hiç unutmadığım bir şey söyledi.Aynısı olmasa şuna benzer bir şeydi:
"Artık kimse evde yemek bile yapmıyor.Anneler çocuklarını kek,kurabiye kokan evleri ile karşılasınlar.Bilmedikleri abur cuburları yemesinler.Çocuklar eve zevkle gelir." 
Yazının başlığına gelecek olursak birileri bu kurabiyelerin pişmesini merakla ve sabırla bekledi.Sonra da üzerinde pudra şekerlerinin olmasından hoşnut olmadı.Sanmayın ki bu kişi Demir değil.Bir parça verdim yemedi Demir.Sevgilim,sevgili eşim neden üzerinde pudra şekeri var dedi.Un kurabiye kavramını mı değiştirmek istiyorsun dediysem de çocuk gibi inadından vazgeçmedi ve yemedi de.Bilerek mi döktün,sevmediğimi biliyorsun dedi.Elmalı kurabiyeleri yapan anneme de döktürmez.Bunları nasıl unutmuşum.Hay unutkan ben.Ama şeker yok hayatım bunun içinde böyle tatlanıyor da desem.Yok,yemedi bile.
Evet bir de unutkanlığım var o da başka bir yazıya kalsın.

12 Kasım 2011 Cumartesi

Demir bugün 13 aylık oldu

Bir yaşımı geçtim bile!Büyüyorum işte!
Çok hareketliymişim,her gören öyle söylüyor.Şimdilerde yeni merakım koltuklara tırmanya çalışmak.Anne annemlerdeki, koltuk alçak olduğu için evdekilere göre onlara artık tırmanabiliyorum.Yürümekten koşmaya geçiyorum yavaş yavaş:)
Mesela almamam gereken bir şeyi ele geçirdiysem hızlı hızlı kaçıyorum anneme de gülmeyi ihmal etmiyorum kaçarken.
Kavanozlarla,kapaklı kutularla aç,kapa oynamayı çok seviyorum.Balonlar ve toplarla da oyun oynamaya hala bayılıyorum.
Balonlarla oynamayı seviyorum ama balon şişirilirken çıkan sesten çok korkuyorum.Ayrıca elektrikli süpürge sesi,saç kurutma makinesinin sesinden,matkap seslerinden inanılmaz korkuyorum.Duymaya tahammülüm yok.
Üzerime giydirilen yelekleri,hırkaları çıkarmaya bayılıyorum.Yeniden kendim giymeye çalışıyorum.Ya da atıyorum bir kenara.Çoraplarımı çıkarıp  kendim giymeye çalışıyorum.Bulduğum kıyafetleri giymeye çalışıyorum.
Annem alkış dediğinde ya da bazen bir müzik duyduğumda alkış yapıp sevinç içinde odanın içinde dört dönüyorum.
Öpücük göndermeyi çoktan öğrendim.Şekilli küplerle oynamaya da başladım.
Eşyalarını verir gibi yapıp vermeyerek şakalaşmaya da bayılıyorum.Biri öksürdüğünde ben de hemen taklit edip öksürür gibi yapıyorum.Başka sesleri de taklit etmeyi seviyorum.Şakacı Şirinliğimi elden bırakmıyorum anlayacağınız.


                                                   Demir
Bir yaşına geldi,gelecek derken 13.ay oldu bile.Büyüyor benim minik bebeğim.Geçen sene bu zamanlar koltuğa koysak düşme tehlikesi olmaz kıvamındayken şimdi neredeyse koltuklardan kendi kendine atlayıp zıplayacak.Böyle bir şeymiş işte bir adım bir öncekinden büyük,eski yaşanan ilkleri unutturacak cinsten.Kolay bir şey değil ki bir insan büyüyor.,Hepimiz böyle miniciktik,annelerimiz,babalarımız,büyüklerimiz emek verdi.
Büyüdükçe oğlum sorgulamalarım devam ediyor.Çocuklara bir şeylerin öğretilmesinden ziyade iyi bir yol gösterici,yol dayanağı olmamız gerektiğini düşünenlerdenim.
Zaman bizden yana olsun güzel gözlü oğlum.Beraber güzelce yürüyelim hep el ele..




                                              Annen



9 Kasım 2011 Çarşamba

Anne

Bayramın ilk günü sabahı daha uyanamamıştım.Demir gece çok sık uyandığı için uyuyamamıştım.Sabah kalkınca babası ilgilendi.Ben de yarım saat daha uyumak istedim.Sonra babası ile yanıma geldiler.Demir bana doğru geldi anne dedi.Son haftalarda anne diyordu ara ara.Ama sabah gözlerimi öyle açmak ve bana sarılması..
Ne güzelmiş gerçekten anne denildiğini duymak.

5 Kasım 2011 Cumartesi

Bu bayram her zaman hatırlayacağınız hoş bir anınız olsun..


Ben kalkmadan önce kahvaltıyı hazırlamıştı çoktan.Sobayı yakmış oturmuştu küçük taburesine.
Sıcacık odaya radyodan gelen sesler eşlik ediyordu.Günaydın kızım dedi,kahvaltımızı yaptık.Radyoda bayramla ilgili şarkılar çalıyordu.Kulağımda radyodaki şarkılar,aklımda annemler,biraz buruk biraz sevinçli bir bayram sabahıydı işte.
Birden Kalehisar Kalesi çaldı,karlı dağları aşalım dedi,ben biraz daha buruldum,ver elini bayramlaşalım dedi ben iyi ki babaannemin yanındayım da yalnız kalmadım evimde dedim.Çoktan bayramlaşmıştık şöyle baktım yanımdaki yaşayan tarihe.İyi ki gelmişim,iyi ki dedim.Güzel güzel sohbet ettik.Ardından bir sürü gelen giden oldu,zaman nasıl geçti anlamadım.
Şimdi ne zaman dinlesem Kalehisar Kalesini aklıma babaannem ve o bayram sabahı gelir.
Bu bayram sizin de her zaman hatırlayacağınız hoş bir anınız olsun.
Bayramınız kutlu olsun...

***Fotoğraf can Yeşocandan..